VİTAMİNLER
VİTAMİNLER
Vücuttaki metabolik olayların normal bir biçimde meydana gelmesi ve sağlıklı sürdürülmesi için, koenzim ve kofaktör görevlerinin bir kısmım üstlenen, VİTAMİN demlen maddelere de gereksinim vardır. Bu nedenle, ana besin maddeleri olan; protein, yağ ve karbonhidratlara, mineraller ve vitaminler de eklenmiş bulunmaktadır.
Vitaminlerin Sınıflandırılması: Vitaminler, suda ve yağda çözünenler olmak üzere ayrılmaktadır. Suda eriyen vitaminler, topluca B complex diye adlandırılırlar ve büyük ölçüde koenzim büeşikleridirler. Suda eriyen vitaminlerden askorbik asit (C vit), metabolizmadaki genel yolların koen-zimi sayılmaz. Yalnızca; bağ dokusu, kemik gibi özgülleşmiş hücrelerde gereksinim vardır. Bu nedenle etkileri hormonlara daha yakındır.
Vitaminlerin, suda ve yağda erimiş olmalarına göre iki ana gruba ayrılmalarının; farmokokinetik özellikleri, kullanılışları ve bulundukları doğal besinleri ve maddeleri göstermesi bakımından pratik bir önemi de vardır. Alfabetik harflerle yapılan, kronolojik buluş sırası adlandırması yerine, kimyasal yapılarına göre yapüan adlandırmalar son zamanlarda daha çok kullanılmaktadır. (48)
Yağda Eriyenler (ADEK) Suda Eriyenler (B eomple* + C)
A Vitamini D Vitamini E Vitamini K Vitamini |
(Retinol) (Calciferol) (Tocopherol) (Menadion) |
B, Vitamini (Thiamine)
B_, Vitamini (Riboflavin)
Bti Vitamini (Pridoksin)
B7 Vitamini (Niacin)
B12 Vitamini (Cyanocobalamin)
FoÛk Asit
Pontothenic acit
Bioün
C Vitamini (Askorbik asit)
Vitaminlerin Doğal Kaynakları: Karbonhidrat, Protein, yağ ve mineraller gibi besin öğelerinin çeşitli kaynaklardan ve yeterli olarak sağlanmasıyla ortaya çıkan dengeli bir beslenme, vücudun günlük gereksinimini karşılayacak kadar vitamin içerir. Yağda eriyenler (ADEK) vücutta bazı yerlerde birikmeleri nedeniyle et, et yağı, karaciğer, yumurta, süt
gibi besinlerle, bitkisel yağlarda bulunurlar. Suda eriyen vitaminler (B complex + C vit), Bw dışında, genellikle bitkisel besinlerden sebzeler, meyveler ve hububat türleri içinde bulunurlari Depo edilemezler. Her gün aünması gerekir.
Vitamin Eksikliği ve Nedenleri: Dengeli bir beslenmeyle alınması gereken vitaminlerin, çeşitli nedenlerle hücresel düzeye ulaşamaması sonucu me-tabolik olayların bozulması, vitamin noksanlığı olarak tanımlanabilir.
I — Dış Nedenler: Vitaminlerin besinlerle alınmamasıdır.
Bunlar, besinin içinde gerekli miktar vitamin bulunmaması biçiminde özetlenebilir. Fakirlik, kıtlık gibi zorunlu durumlar olabüdiği gibi, bilgisizlik, yanlış yemek hazırlama geleneği veya tekniği ya da özel diyet biriminde olabilir.
Jl — İç Nedenler: Alman besinde yeteri kadar vitamin olduğu halde, on dan yararlanılamaması biçiminde ortaya çıkar.
1 — Apsorpsiyomın bozulması: Kronik sindirim sistemi hastalıklarında
yağ sindiriminin bozulmasıyla yağda eriyen vitaminlerin apsorpsiyonu ye
tersiz kalır. Kronik ishal, mide ya da barsak rezeksiyonu, malapsorpsiyon
sendromu durumlarında ve bazı ilâçlar suda eriyen vitaminlerin apsorpsi-
unu azaltır ya da durdururlar.
2 — Gereksinim artması: Gebelik, Laktasyon ve büyümenin hızlı olduğu
dönemler daha çok vitamin alınmasını gerektirmektedir. Bir süre sonra
eksiklik belirtileri ortaya çıkacaktır.
ÖĞÜTLENEN GÜNLÜK VlTAMtN DEĞERLERİ
Vitamin 0-12 ay 1-3 yaş 4-10 yaş Erkek Kadın Gebelik StttVenn.
Yağda Eriyenler
A Vitamini ÎU 14000-200 2000 2500-3300 5000 4000 5000 6000
D Vitamini ÎU 400 400 400 400 400 400 400
E Vitamini ÎU 4-5 7 10 12-15 12 15 16
Suda Eriyenler
1.2-1.5 1.0-1.2 +0.3 +0.3 1.5-1.8 1.1-1.4 +0.3 +0.3 1.6-2.0 1.6-2.0 2.5 2.5 16-20 12-16 +2 +4 3 3 4 4 400 400 800 600 45 45 60 80 |
B1 (Tiamin) mg 0.3-0.5 0.7 0.9-1.2
B^RiboflavinJmg 0.4-0.6 0.8 1.1-1.2
B6(Pridoksin)mg- 0.4-0.6 0.6 0.9-1.1
B7(Niasin) mg 5-8 9 12-16
B]2( Vitamini mcg 0.3 1.0 15-2.0
Follk asit mcg 50 100 300
C Vitamini mg 35 40 40
.B.D. Besin ve Beslenme Kurulu hazırlamıştır.
71
Türkiye'de vitaminler ve diğer besin Öğeleri için saptanmış bir gü lük miktar çizelgesi yoktur. Bilimsel olarak hazırlanmış yukarıda beli tilen çizelgenin kullanılmasında yarar vardır. Bazı koşulların vitamin g<>
1 — Metabolizmanın arttığı durumîar: Gebelik, laktasyon, hızlı büyüm ve sportif hareketler, ağır mesleki çalışmalar, hipertiroidi vb durumla gereksinimi artırır.
2 — Ateşli Hastalıklar: Metabolizmanın hızlandığı patolojik durumla] olarak kabul edilebilir.
3 — I>iyet Dengesi: Besinlerden bazılarının gereğinden çok alınmasuı-da ilgili vitamine gereksinim artmaktadır. Karbonhidratlardan zengin bir diyet; tiamin'e (B, Yit)., doymamış yağlardan zengin bir diyet E Vitaminine, proteinden zengin bir diyet özellikle bebeklerde C Vitaminine, mısırdan zengin bir diyetle Br Vitaminine (Niasin) gereksinim artmaktadır. Niasin'in kaynağı, proteinler içindeki triptofandır. Mısır ise triptofandan çok fakirdir.
4 — Biyoyararlanım Durumu: Alınan bazı besinler, vitaminler, ilâçlar, vücuda yararlı duruma gelmeden ziyan olabilirler. Vitaminlerde karşılaşılan durum genellikle apsorpsiyonda azalma nedeniyle gereksinim artmasıdır.
5 — tkümsel Koşullar ve Coğrafi Konum: Güneşsiz günleri çok olan kuzey ülkeleri ya da derin vadilerde veya sisli bölgelerde oldukları için güneşten yararlanamama gibi. Bazı besinler de belirli iklim kuşaklarında bulunabilmektedir.
6 — Çevresel Uygarlık Koşulları: Yanlış inanç ve gelenekler nedeniyle çocukların sıkıca kundaklanmaları ve örtülmeleri sonucu güneşlen yararlanamama ya da fakirlik ve/veya bilgisizlik nedeniyle zamanında vitaminli besinlere ya da ilâçlara başlayamama gibi.
7 — Anti vitaminlerin Alınması: İzoniazid kullanımında piridoksine, an-tineoplastik ilâçlar kullanımında folik aside gereksinim artması sayılabilir. Besinsel örneği de çiğ balık eti yeme alışkanlığıdır. Balık etinde bulunan, ısıya dayanıksız tiaminaz enzimi, tiamin'i parçalayarak eksikliğine neden olmaktadır.
Vitaminlerin Gereksiz Kullanımı: Eksikliğinden korkulması da etken olmak üzere, en çok gereksiz yere kullanılan ilâç grubu vitaminlerdir. Ba: ı kişiler ve üzülerek söylemek gerekirki bazı hekimler, vitaminleri tonik olarak kabul ederler. Tonik olarak değil gereksinim olarak, sağlam bireylerde vitamin kullanılmalıdır. Askorbik asidin nezle ya da ÜSYE de iyileştirici olarak, nörotik yakuımaları olan ama belirli bir nedene bağlanamayan hastalara B complex vitaminler kullandırmak yanlıştır ve gereksizdir. Vitamin B,, B,>, B,~ -f Analjezik karışımı, piyasada bulunan prepa-ratlarm, ağrıya ve diğer nörolojik belirtilere daha iyi geldiği biçimindeki yanlış ya da kanıtlı öneriler geçersizdirler. Vitaminlerin antibiyotiklerle aynı anda kullanımı ise, midede oluşan kompleksler nedeniyle, hem antibiyotiğin hem de vitaminin yararlanım dozunu düşürmektedir. Vitamin eksikliği varsa, antibiyotik tedavisi bittikten sonra ya da yemekten sonra vitamin verilmelidir. Vitamin eksikliğine bağlı olmadığı halde, çeşitli hastalıkların tedavisinde yüksek doz vitamin kullanılmasını öğütleyen "Megavisamin Tedavisi" geçerliliğini tümden yitirmiş bulunmaktadır. Bazı vitaminlerin yüksek dozda, alındıkları zaman, ciddi zehirlenmelere neden oldukları büinmektedir.
Vitamin Zehirlenmeleri: Vitaminler birer besinsel öğe olmaları nedeniyle, yüksek dozda alınsalar bile zehirli olamıyacakları kanısı bazıları için doğrudur. Tiamin ve niasin dışındaki B grubu vitamin'er ve C vitamini böbreklerden hızlı çıkarılmaları nedeniyle, uzun zaman yüksek dozda alınsalar bile toksik belirti oluşturmazlar. En ekrii zehirlenmeler, yağda eri-
j yen vitaminlerden olan A ve D vitaminlerjnüı yanlış kullanımı sonunda ortaya çıkar. A ve D hipervitaminozu olarak adlandırılmaktadır. Diğer vitaminler o kadar tehlike taşımazlar. K vitamini ve niasin. hepatotoksik etki yapabilirler. Niasin, ayrıca yüksek dor verilince, vazodilatatör etkisi nedeniyle .sıcak basması, yüzde kızarma, deride iğnelenme gibi isten-
I meyen yakınmalar oluşturur. ÎV olarak verilen tiamin, aııaflaktik şoka
ı benzer bir tablo oluşturabilir. Gereksiz yere yüksek dozda kullanılan folik asidin, pevnisiyoz anemiyi gizliyerek hastanın hayatını tehlikeye sokacağı
, bilinmelidir.
TİAMİN (Thiamine Cloride). !■ Vitamini, Aneurine.
Molekülünde bir metilen köprüsüyle biribirine bağlanmış pirimidin ve I tiyazo! halkası bu'unan bir bileşiktir. Doğal olarak sentez edilen mad-[ deler arasında tiyazol halkası içeren başka bir madde yoktur. Isıya dayanıksızdır ve ba-ik ortamlarda çabuk parçalanır. Suda çok kolay erir.
Doğal Kaynaklan: Tiamin, taneli hububat türlerinin, kabuk bölümünde I bulunur. Besin olarak en çok kullanılan buğday ve pirinç tanelerinin ke-j pek ve kabuktan arıtılması ile büyük ölçüde kaybedilir. Esmer ekmek. beyaz ekmeğe göre ilaha çok tiamin içermesine karşın halk tarafından I tercih edilmemektedir. Beyaz unda bulunan tiamin miktarı, buğday tanesinin içerdiği miktarın %25'i kadar olduğu sanılmaktadır. Türkiye gibi
73
halkınm büyük bir kesiminin unla beslendiği bir ülkede bu konu, daha da j önem kazanmaktadır. Mısırla beslenen bölgelerde, mısır ununun çok azj tiamin içermesinin önemi unutulmamalıdır. Beyazlatılmış kepeksiz undan yapılan; ekmek, makarna ve benzeri besinlerin azalan tiamin kapsamını! yerine koyma işlemi, bir çok ülkelerde rutin olarak uygulanmaktadır. Karaciğer, et ve yumurtada ekmeğe oranla az miktarda bulunmasına karşın. diğer B grubu vitaminler gibi, mayalı besinlerde oldukça çok bulunurlar. Ekmek, peynir ve bira mayası en geçerli örnekleridir. Tiaminin en zengin kaynakları bitkisel tohumlardır. Buğday, tam buğday unu ve bulgur da %0.30 - 0.4 mg: Baklagillerde %0.40 - 5.0 mg, koyun etinde %0.08 0.10 mg kadar bulunmaktadır. Sebzelerin suda pişirilmelerinden sonra sulannın atılmasiyle, pişme suyuna geçen tiamin'in kaybolduğu bilinmektedir. Bulgur, özel kaynatılma tekniği nedeniyle tiamin kaybına uğramadığı kanış: vermektedir.
Fizyolojik Görevi: Tiamin vücutta, ATP etkisiyle, aktif biçimini oluşturan .tiamin difosfat diğer adıyla tiamin pirofosfat durumuna dönüşür. Karbonhidratların ara metabolizmasında rol oynayan önemli bir koenzim görevi yapar. Özellikle, santral ve periferik sinir hücrelerinin normal görev yapabilmeleri için karbonhidrat kullanımında gereklidir.
Günlük Gereksinim ve Eksikliği: Tiamin gereksinimi 1000 kcal / 0.3 mg J Gün olarak kabul edilebilir. Laktasyon ya da gebelik için, 0.3 mg ek olarak alınması gerekir. Günlük kalori artımı ya da metabolizma hızım artırıcı nedenlerle, karbonhidrat oranı çok yüksek diyetler, tiamin gereksinimini artırırlar. Protein ya da yağdan zengin diyetle beslenme ise gereksinimi azaltır. Ülkemizde ve diğer gelişmekte olan ülkelerde "karbonhidratı bol beslenme" söz konusudur. Parenteral glükoila beslenen hastalarda da tiamin gereksinimi artmaktadır. Gereksinimin artması, çok zaman hemen karşılanamayacağından yetmezliğe neden olmaktadır. Bu "Primer tiamin yetersizliği"dir. Alkolizm, hem primer hem sekonder yetmezliğe neden olmaktadır.
Tam eksikliğe tanı koymak kolaydır. Ara ve geçiş dönemlerine tanı koymak, dikkatli bir muayene ve Özenli bir öykü almaya bağlıdır. Eksikliğin en belirgin biçimine BERİBERİ adı verilir. En çok bozulan sisteme göre, dört türde görülür.
1 •— Kuru Beriberi (Polinevritik form): Duyusal ve motor sinirleri ilgilendiren polinevrit belirtileri ön, plandadır.
2 — Yaş Beriberi (Hidropizik şekü, Kardiyak form): Kardiyovasküler belirtiler ön plandadır. Konjestif kalp yetmezliği ve buna bağlı ödemler ve asit oluşur.
74
ı 3 — Beyin Beriberisi (Wernicke Encephalopathie'si): Beyinde organik bozukluğa bağlı olarak belirti ve yakınmalar ortaya çıkar.
4 — in fan ti 1 Beriberi: En çok 3-12'inei aylar arasında görülür. Abdomi-nal distansiyon, kabızlık-ishal, iştahsızlık, kusma gibi gastroentestinal belirtiler gözden kaçabilir ya da yanlış değerlendirilir. Apati çok görülür. Periferik nevrit sonucu palpebral ptoz, ağlarken sesi çıkmayan "Sessiz Sinema Tipi Çocuk" oluşabilir. Taşikardi, dispne, galo, siyanoz ortaya çıktığı zaman kötü son yakın demektir. Tedaviye çabuk yanıt verir. Po-linevritlerin düzelmesi uzun zaman ister.
Emilimi, Yazgısı ve Atılması: Besinlerle alınan tiamin'in büyük bir bölümü, duodenum ve ince barsakların üst kısmından emilir. Kaim barsak-larda emilim yoktur. Kaim barsaklarda sentez edilen tiaminin bir yararı olmadığı kanısı buradan gelmektedir. Dışkı üe çıkardan tiaminin bir bölümü budur. Günlük gereksinim kadar alman vitamin vücutta tutulur. Asıl çıkarılma yeri böbreklerden idrarladır. Gereksinimden çok alındığı zaman, çok olan bölümü idrarla, tiamin ya da pirimidin içeren tiamin me-ntbolitleri biçiminde çıkarılır.
Kullanılışı: Tiamin'in önemli bir toksik etkisi yoktur. Yüksek dozda ağız yolu ya da ÎM olarak verildiği zaman da bir belirti vermez. ÎV olarak ve hızla verilince hipotansiyon yapabilir. Beriberi de Tedavi dozu; 10-50 mg/ Gündür. Thiamine Hydrochloride olarak Türkiye'de bulunan preparatlar-dan, ampuller 100-200 mg dır. B kompleks içerenlerde ise 20-25 mg vardır.
ıAmp. Beheptal, Bemiks, Ekstrapat Kompoze vb.) Genellikle PEM'lerde B kompleks eksikliği daha çok görülmektedir. Bir hafta amp. B kompleks tM ya da ÎV olarak k'illanıldıktan sonra, iki hafta da oral olarak kullanılmalıdır.
RİBOFLAVİN (B, Vitamini)
Molekülü, yanyana üç halkadan oluşmuştur. Isıya dayanıklı, yeşil -şan fluoresans gösteren bir pigmenttir.
Doğal Kaynakları: Fermentasyon yapan anaerobik bakteriler fazla miktarda riboflavin sentez ederler. Mayalar oldukça çok içerirler. Sütün fermantasyonu ile elde edilen; yoğurt, peynir gibi besmlerde yüksek oranda bulunur. Sütte bulunan riboflavin, bilinçsiz kaynatma ve ışığa çok tutulana nedeniyle önemli ölçüde parçalanır. Hayvansal besinlerden; Karaci-er, böbrek, kalp ve et içinde de bulunmaktadır. Bitkisel besinlerden; Hububat türlerinde daha çok olmak üüere diğerlerinde daha az fakat hepinde yayguı olarak bulunur.
75
Fizyoloj k Görevi: Flavoprotcinler denilen çok sacdaki enzimin koenzim bölümünü oluşturarak, vücutta çeşitli maddelerin ara metabolizmasında rol oynar. Etkin biçimleri; riboflavin fosfat (Flovin mononükleotid) ve flavin adenin dinükleotid'dir.
Günlük Gereksinim ve Eksikliği: Günlük en az gereksinim 1000 kcal / 0.3 mg olarak saptanmıştır. Günlük kalori alımına ve metabolizma hızına bağlı olarak değişmektedir. Tiamin gereksinimi arttığı zaman, riboflavin gereksinimi de artmaktadır. Eksikliği nadir ve genellikle tiamin ve diğer B grup vitamin eksiklikleri ile beraber ortaya çıkmaktadır. Eksiklik durumunda; ağız, göz ve deride semptomlar vermektedir. Ağızda; dudakların bileşkesinde mukoza yangısı (Keilit), Gîossit gelişebilir. Yanak ve dil mukozasında, perleş adı da verilen, candida enfeksiyonuna bağlı beyaz benekler görülebilir. Gözde; kornea vaskülarizasyonu, fotofobi, sulanma, keratit oluşur.
Eıniiimi. Yazgısı ve (^karılması: İnce barsakların üst bölümünden eksik-sir denilebilecek düzeyde emilir. Vücutta az da olsa depo edilir, idrarı parlak sarı renge boyar .Dışkıda saptanan B:, barsak bakterilerinin sen-tczlediklerıyle ilgilidir.
Kııl'aııılışı: Normal bilinçli bir beslenme ile eksik'ik bulgularına rastlanılma-';. H;pervitarr.inoz durumu da saptanamamıştır Profilaktik olarak; 2 mg/Gün olarak verilmesi, çocuklar, gebeler ve emzikliler de içinde olmak üzere yeterlidir.
Tedavi: Eksiklik belirtileri tehlike taşımadığından, ağızdan 5-10 mg/Gün olmak üzere, 2-7 gün kullanıldıktan sonra ağız yolu ile 2-3 mg/Gün ile sürdürülmesini yeterli görenlerde vardır. Türkiye'de; B kompleks preparat-ları içinde bulunmaktadır.
PlIltlJOKSİN - B, Vitamini
Bir pirimidirı halkasına, hidroksillenmiş 2 metil alkol grubu bağlanmasından oluşur. Besinler içinde, daha aktif izomeri olan piridoksamin fosfal ve piridoksal fosfat olarak bulunur. Suda erir, ışık ve asitli ortama duyarlıdır. Uzun süre pişirmelerde bozulur.
Doğal kaynak olarak; bitkisel ve hayvansal besinlerde yaygın olarak bulunur. Karaciğer r.810 meg), böbrek, balık ve piliçte (%200 - 400 meg), kavrulmuş fıstıkta (%400 meg) kadar vardır. Sebze ve meyvelerde değişik oranlardadır ('..'!0 500). Süt ve süt türevlerinde daha azdır. Emili-mi kolay olarak jejunumdan olmaktadır. Barsak bakterileri tarafından sentezlenmesi ve sentezlenenin emilimi tartışmalıdır.
İnsan fizyolojisinde; 60 kadar enzim için koenzim görevi yapmaktadır. Bu enzimlerin çoğu protein metabolizmasıyla ilgilidir. Bir çok amino asidin dekarboksilasyonunda, transaminasyonunda rol alır. Triptofanın aiacin'e dönüşmesinde, kükürtlü amino asitleri transsülfürasyon işleminde görevli enzimlerin işlevinde piridoksin gereklidir. Amino asitlerin bardaktan emüimleri ve vücut hücrelerine taşınması, piridoksin ve türevlerinin yardımını gerektirir.
|
Gereksinim olarak; 0-12 ay 0, 1-0,5 mg/Gün, 1-10 yaş 0,7 - 1,2 mg/Gün, Erişkinlerde 1,5 - 2 mg/G. Gebe ve Emziklilerde 1,5 + 0,3 mg/Gün olarak kabul edilmektedir. Vücut gereksiniminm çok az olması ve besüıler içinde yeterince yaygın bulunması nedeniyle B0 vitamini primer eksikliği nadirdir. Sekonder eksiklik olarak; İNH, hidralizin, DL - pemsilamin ve progesteron - östrojen büeşiği oral kontaseptifler gibi ilâçların kullanımı sırasında ortaya çıkar. Gebelik kusmaiarmda kullanüan 50-100 mg/Gün B,i bazen etkili olur.
NİKOTİNİK ASİT - NİKOTİNAMİD - NİAC1N - PP VİTAMİNİ - B VİTAMİNİ
Bir pirimidin türevi olup, kimyasal olarak nikotinik asit ile yakınlığı varsa da fizyolojik benzerliği yoktur. Suda eriyen beyaz-kristal bir tozdur. Isıya ve ışığa en dayanıklı vitamindir. Kolayca sentez edilebilir. Vücutta deposu yoktur.
Doğal kaynak olarak; B kompleks vitaminlerinin bulunduğu besinlerde bulunur. Ayrıca, "Triptofan" adı verilen ekzojen amino asitten vücutta sentezlenir. Besinlerle alman 60 mg triptofandan I mg nikotinik asit elde edilmektedir. Bu durum bol protein alınmasına bağlıdır. Bu durumda, nikotinik asit yetersizliği bir protein eksiküği demektir. Nikotinik asit içeren besinler; Karaciğer-börek (%7-17 mg), et-bahk (%2-6 mg), baklagiller (%l,5-3 mg), Yer fıstığı (%15 mg), bira mayası (% 30-50 mg) dır. Yumurta ve sütten çok az miktarda olmakla birlikte, tedavide kullanü-ması, triptofan içeriği nedeniyledir. Mısırdaki nikotinik asit, "Niacetuı" adı verilen bir kompleks olduğundan fizyolojik değeri yoktur. Mısır pişirilmeden önce sodalı su gibi alkalilerle reaksiyona sokulursa ya da külde pişirilirse, nikotinik asit serbest kalır ve vücut bundan yararlanır. Nikotinik asit, mısır unu, patates ve sebzelerde çok az bulunmaktadır.
İnsan fizyolojisinde: hücrelerin oksijen kullanabUmesi için gerekli solu-|num enzimlerinin işlemesini sağladığından, çok önemli bir yeri vardır. Mikotinik asit barsaktan kolayca emildikten sonra, nikotinamid "niacin"
77
olarak bulunur ve görev yapar. Nikotmamid-adenin-dinükleotid ve Niko-) ünamid-adenin-fosfat olarak, görev yapar.
Günlük gereksinim: Yeterli bir beslenmede, günlük nikotinik asit gerek-) siniminin yarısı triptofandan gelmektedir. 1967 de FAO ve WHO ortak bildirisinde 1000 kcal için 6,6 mg nikotinik asit ya da eşdeğer triptofan olarak kabul edilmiştir. Gebelik ve emziklilik döneminde gereksinim artar. Yeterli beslenen annelerin sütleri de bebekleri için yeterli olur. Süt çocuklar için 8 gm/Gün, oyun çocukları için 9-20 mg/Gün yeterli sayılmaktadır.
Yetersizliği; Nikotinik asit eksikliği: 1 — Primer olarak, yetersiz beslenme sonucu diğer B kompleks vitaminlerinin eksikliği ile birlikte görülür
İ — Sekoııder olarak, triptofan metabolizmasının olumsuz etküenmesi ı sonucu, ÎNH tedavisi, Hartnup hastalığı, karsinoid tümörler vb. durumlarda ortaya çıkar.
Hafif yetersizlik durumu daha çoktur ve daha çok gözden kaçar. Kabızlık, çabuk yorulma, sinirlilik gibi atipik yakınmalar vardır .Pallegra ya da 3 D sendromu (Dermatit-Diyare-Demans) kolayca tanınır.
KOBALAMtN - B, Vitamini
Bir kobalt atomunu saran, aynı düzlemde 4 pirol halkasiyle bu- çekirdek kısmından oluşmaktadır. Düzlemin altonda, bir nükleotid grubu ve düzlemin üstünde kobalt atomuna bağlanan, B^'nin türevlerini (vitamer-lerini) oluşturan bir grup bulunur. Bu gruptan başlıca 4 türlü vitamer oluşur. 1— Siyanokobalamin (-CN), 2 — Hidroksikobalamin (-OH), 3 — Mitrokobalamin (-NOa), 4 — Metilkobalamin (-CH3). Hepsi de B« vitamini olup, en etkilisi ve vücutta tutulanı hidroksikobalamindir.
Doğal kayısak olarak: Hayvansal besinler B12 kaynağıdır. En çok karaciğer ve böbrekte (%40-50 mcg) bulunur. Et, yumurta, süt ve süt türevlerinde daha az orandadır. Geviş getiren hayvanların, geviş getirmeleriyle ilgili olan midenin "rumen" bölümündeki mikroorganizmalar tarafından Bıa sentezlenir. Aynı hayvanın ince barsağından emilerek karaciğerine gelir, insan kaim barsağmdaki mikrofloranm sentezlediği B12, günlük gereksinime yeterli ise de (3-6 mcg), kaim barsakta yalnız su emilimi bilindiğinden vücudun yararlanması tartışmalıdu-. Bitkisel besinler B,L, kaynağı olarak kullanılmazlar. Baklagil türlerinin kendi köklerinde bulunan bakterilerin sentezlediği B15 vitamininden yararlandıkları sanılmaktadır. İnsan fizyolojisinde; besinlerle alman hidroksikobalamin (OH-'Cb), mide asit. ve proteolitik enzimleriyle protein komplekslerinden ayrılarak
18
açığa çıkar. Mide pariyetal hürelerinden salgılanan ve "İntrensek Fak-töı ılF) denen özel bir taşıyıcıya bağlanır. Bu bir glukoproteindir. Dis-tal ileum'un mukoza hücrelerindeki fırçamsı kenarda ÎF-Cbl kompleksi için özel reseptörler vardır. Nötral pH da ve kalsiyum iyonu yardımıyla Cbl, ÎF'den ayrılarak hücre içine geçer. Hücre ınitokondrilerinde konaklar ve daha sonra portal dolaşıma bırakılır. Besinlerden % 60-80 kadar emilir. Vücutta bulunan miktarın %70 kadarı karaciğerde depo edilir. Serumda çeşitli proteinlere bağlanarak taşındığmdan idrarla kaybı azdır. Dışkıda çıkan Cbl, barsak bakterilerinden sentezlenendir. Safra ile atılan miktarı çok az-dır. Bir kısmı hepatik dolaşıma girer. Vücuttan kaybolan miktar yerine konamazsa, 3-5 yıl sonunda pernisiyöz anemi ortaya çıkar. Bu durum çocuklarda, süt çocuklarında, geç olarak ve nadiren görülür. Süt çocuklarında görülenler, annede Cbl eksikliğine bağlı olarak, sütünde de eksik olması sonucu ortaya çıkar. Normal anne sütünde Me Cbl çok miktarda vardır. Annede eksiklik olduğu zaman sütte de azalmış demektir. Anneye ve bebeğe metilkobalamin vermek gerekir. Çocuklarda görülen konjenital-otosomal pernisiyöz anemi, 3 yaşından önce, şiddetli megalob-lastik anemi tablosuyla ortaya çıkar. Demir; hemoglobin yapımı için gereklidir. Folik asit; DNA sentesizndeki önemi nedeniyle, kemik iliğinde prekürsör hücrelerin çoğalıp gelişmesi için gereklidir. B,2 ise; folik asidin kullanımında vazgeçilmez bir maddedir. B,2 eksikliğinde MeCbl oluşamaz. Çoğalan hücrelerden oluşan kemik iliği, barsak epiteü, saç gibi dokularda belirgin olmak üzere DNA sentezi geri kalır ve megaloblastik anemi ortaya çıkar. MeCbl, Bı; Folik asit bağlantısını oluşturur.
Günlük gereksinim: Orta derece bir beslenmeyle ortalama 5 mg B,= depo edilebilir. Bu miktar bir kaç yü kişiye yeterlidir. Süt çocuğu 0,3 mcg/Gün. Emzikli-Gebe 2,5-3 mcg/G., Erişkin 2 mcg/G. (FAO-WHO Expert Group
1970).
Pernisiyöz anemi tedavisi yaşam boyu sürdürülür. Erişkin ve çocuk için aym tedavi yapılabilir. 500-1000 mcğ CN-Cbl, İM olarak ayda 1-2 yeterlidir. Kristal CN-Cbl, ağrısız ve lokal reaksiyon yapmaz. Karaciğer îkstreleri İM olarak kullanıldıklarında, şiddetli allerjik reaksiyonlara ne-îen olabilmektedirler.
POLlK ASİT - rteriylglutamic acid
Kimyasal yapısı, para-aminobenzoic acid (PABA) ile glutamic acid'in, pterin ile birleşmesinden oluşur. Besinler içinde daha çok pterylpoligluta-nat'lar biçiminde bulunur. DNA ve RNA, amino asit ve lipit sentezinde inemli rol oynarlar. Isıya dayanıklılığı azdır. Pişirme sırasında % 50-90 et-tisini kaybeder. Açıkta duran, bayatlamış ve dondurulmuş besinlerde za-nanla etkinliğini yitirir.
Doğal kaynak olarak : Latince "folium" e= yaprak sözcüğünden türetilmiştir. En çok ıspanak, marul gibi taze yeşil yapraklı sebzelerde (% 100-150 mcg), karaciğer (%30-150 mcg) böbrek ve ette ('/< 10-30 mcg), yumurtada (%10-90 mcg) bulunur. Anne ve inek sütünde çok az (50 mcg/L) bulunurken keçi sütünde hiç yoktur.
insan fizyolojisinde: En aktif olan bileşiği "tetrahidrofolik asif'tir. Folik asit (folat), gerçekte bir provitamindir. Foük asit reduktaz enzimiyle tetrahidrofolik aside indirgenir. Besinlerle alman polyglutamatlar ,ince bar-saklarda "konjugaz" enzimi aracılığıyla monoglutamat biçimine dönüşerek emilime uğrarlar. Karaciğerde, bir kısmı, heptoglutamat olarak depo edilir. Gereğinde, aktif kofaktörlerden birisine çevrilir. Tetrahidrofolattan türeyen koenzimler ;üzerlerindeki tek karbonlu radikalleri amino asit ve nükleik asitlere, transfer edebilen "karbon donörü"dürler. Memelilerde en etkili oldukları biyokimyasal olaylar şunlardır. I — Purin yapımıdır. DNA ve RNA sentezinde kullanılan purin + pirimidin'den oluşan timin sentezi için gereklidir. 2 — Amino asitlerden, ntetionin, kolin ve glutamik asit. sentezinde gereklidir. Folik asit türevi koenzimler olmadığı zaman, bölünme ve yenilenmeleri hızlı olan hücreler etkilenirler. Kemik iliğinde normob-lastlar, myelosit ve raegakaryositler, barsak epitel hücreleri en önce etkilenirler. Megaloblastik anemi Ön bulgudur. Nötropeni ve trombositopeni de olabilir
Gereksinim: Çeşitli bitki ve bakterüer folik asit yapabildikleri halde, hayvan hücrelerinde bu yetenek yoktur. Bu nedenle besinlerle alınması gerekir. Süt çocuğu 0-1 yaş 50 mcg/Gün, Oyun çocuğu ve okul çocuğu 1-12 yaş, 100 mcg/G. Gebelik 400 mcg/G., Emekli 300 mcg/G. Erişkin 200 mcg/G. (FAO-WHO Expert Group 1970) Erişkinlerin günlük normal beslenmelerinde 200-500 mcg folat bulunur. 0-1 yaş arası süt çocuklarında 20-50 mcg miktarın beslenmeyle sağlanması, ancak ek besinlere zamanında başlanmasiyle oluşur. İyi beslenen bir gebenin bebeği, 3-4 aylık bir folik asit deposuyla doğar. Bı;. vitamininde olduğu gibi, uzun süre yokluğuna dayanılamaz. Deposu bittikten sonra kısa sürede ortaya çıkar. En çok rastlanılan durum, beslenmeye bağlı folat eksikliğidir. Et, balık, taze sebzelerin az tüketümesi, keçi sütüyle yapay beslenme sayüabilir. Megaloblastik anemiyle birlikte, gelişme geriliği, ishal, stomatit ya da giosit, enfeksiyonlar ve deri lezyonları sıklıkla görülür. PEM ile birlikte megaloblastik anemiye çok rastlanır. Malapsorpsiyon sendromları, ilâçların yan etkisi (difenilhidantoin, barbutiratlar, antimalariyal ilâçlar gibi), anti-metabolitler (methotrexate) folat eksikliğine neden olabilirler. Konjeni-tal folat metabolizması bozukluğu ya da konjenital folat malapsorpsiyonu nadirdir. Konjenital olanlar ük 3 ayda ortaya çıkarak tanıya yardımcı olurlar.
Korunma : Gebelikte ve emziklilik döneminde anneyi iyi beslemek, süt ço-■ cuklarına 2-4 ayda ek besinlere başlamakla korunma sağlanır. Prematürelerde ve düşük doğum ağırlıklı bebeklerde, 1-2 ayda, foiat eksikliği çıkabileceği düşünülmelidir.
Tedavi : Folik asit tedavisine başlamadan önce B,2 eksikliği olmadığı kanı tlanmalıdır. B,.. eksikliğine bağh hematolojik bozukluklarda folik asit etkilidir. Fakat .nörolojik bozuklukları düzeltemez. PEM'li süt çocuklarında; 14 gün süreyle 5 mg folik asit (Folbiol tabi. 5 mg), günde bir kez ağızdan vermek yeterli olmaktadır. Bunlarda ÎM. B? ve demir preparatla-rı da diğer tedavi edicilere eklenmelidir.
C VİTAMİNİ - ASKORBÎK ASİT
Askorbik asit, kimyasal yapı olarak 6 karbonlu monosakkaritlere benzer. İnsanlarda sentez edilemez, indirgeyici nitelik gösterir.
Doğal Kaynakları: Turunçgillerde, yeşil yapraklı sebzelerinde, meyvelerim; muz, ünüm, çilek, kavun-karpuz ve taze patateste oldukça yüksek randa bulunur. I mi portakal suyu =0,5 mg askorbik asit içerir. Yarım ı;ay bardağı (
Fizyolojik Önemi: Vücut hücrelerinin tümünde, oksitlenme - indirgenme işlemlerinde rol alır. Folik asidin folinik aside çevrilmesinde etkili olan, folik asit reduktaz enzimi ve p-hidroksifenil piruvik oksidaz enzimi gibi bir çok enzimleri oksidasyondan korur. Triptofanın serotonine dönüşümüne, demir emüimi ile birlikte ferritin oluşumuna yardımcı olur. Önemli görevleri:
1 — Koliajen sentezinde önemli yeri vardır. Mezanşimal kaynaklı dokulardan; kemik-kıkırdak-dentin dokularının oluşumu ve normal durumlarını korumada askorbik asit gereklidir. Eksikliğinde ortaya çıkan skor-büt, mezanşimal kaynaklı dokularda koliajen doku yıkımmın artmasiyle ortaya çıkar. C vitamüıi, yaraların iyileşmesini hızlandırır.
2 — Strese karşı reaksiyon oluşmasında katkısı olduğu sanılmaktadır. Sürrenal korteksinde her dokudan daha yoğun olarak bulunur.
Günlük Gereksinim: Gebe annenin aldığı C vitamini .miktarca yeterliyse, doğan bebeğin yeterli bir C vitamini deposu vardır.
Emziren anne, günlük gereksinimi olan 75 mg C vitamini alıyorsa, kural olarak sütünde 4-7 mg/100 mi G vit. bulunmaktadır. Bu da bebek
için yeterli olmaktadır. Çiğ inek sütünde C vitamini 2mg/100 mi gibi yetersiz miktarda bulunur. Sütün pişirilmesi sırasında %S0 kadarı da yıkıldığından.", daha da yetersiz duruma düşmektedir.
Yapay beslenmede olan, inek sütü ile beslenen bebeklere kesinlikle 35 mg/Gün C vitamini verümelidir. Karışık beslenmede olanlara da vermek gerekir. Yapay beslenmede olan tüm bebeklere, 2 haftalıktan başlayarak, portakal suyu, domates suyu gibi C vitamininden zengin sular verilir. Portakal suyu önce 1 kaşıktan başlayarak alıştırılır. 3/4 çay bardağı (
I) VİTAMİNİ
Yapıları yönünden biribirine benzeyen 2 provitamin üe, semisentetik bir madde olan ve bu nedenle vitamin sayılmayan dihidrotaşisterol gibi oluşumları kapsayan bileşiklerdir. Yağlarda ve yağ eriten alkol, aseton gibi maddelerde erir. Genel olarak "Suda erimez" deniliyorsa da suda eriyen sülfat bileşiği saptanmıştır. Yağda erimiş durumda olan D vitamini, ısıya, alkali ve aside, oksidasyona dayanıklıdır.
Doğal Kaynakları: Besinlerden en çok D vitamini içerenler balıklar ve su ürünleridir. Balık karaciğerinde yoğun olarak bulunur. Alınması gereken 400 ÎÜ/Gün D vitaminini yalnız besinlerden sağlamak oldukça zor görünmektedir. Balık karaciğer yağı % 10.000 ÎÜ, yağlı balıkta % 300-1000 İÜ, karaciğerde % 100-400 İÜ, inek sütü 3-10 İÜ/İt. 1 Yumurta şansı 20-100 İÜ kadar D vitamini içermektedir. Hayvanlar; hayvansal kaynaklı kolesterol ve bitkisel kaynaklı ergosterol'den ültraviyole ışınları yardımı ile D vitamini yapabildiklerinden gereksinimlerini karşılamaktadırlar.
Kimyasal yapısı ve Oluşumu: İki türlü D Vitamini vardır.
1 — Kolekalsiferol (D., vitamini); Hayvansal olganizma, kolesterolden, derinin stratum granulosum tabakasında, 7-dehidrokolesterol sentez ederek depolar. Derinin, güneş ışınları içinde bulunan, ültraviyole ışınlarına tutulmasıyla, karaciğer ve böbreklerde değişime uğrayarak, etkin biçimi olan I,25-Dihidroksikolekalsiferol'e (T>3 Vitamini) dönüşür.
82
I 2:— Kalsiierol (Di: Vitamini): Bitkisel kaynaklı ergosterol deride toplanarak, ültraviyole ışınlarının etkisiyle Ergokalsiferol'e dönüşür. Ergokal-I siferol de karaciğer ve böbreklerde hidroksillenerek etkin biçime geçer.
Derisi beyaz kimselerde, üv. ışınlarının geçişi daha hızlı olmaktadır. L>2 ve D3 \dtaminine dönüşüm, kişinin güneş ışınlarından etkilenmesi derecesinde, orantılı olarak artmaktadır. En alt düzeyde üv. ışını uygulanan [ beyaz derilüerde, serum D vitamini yoğunluğu 50 kat artabilmektedir.
fizyolojik Görevi: D vitamini organizmada, kalsiyum ve fosfat tutulmasını sağlayarak kemiklerin mineralizasyonunu oluşturur. Başlıca 3 sistemi etkiler.
1 — Kemikler : Kemik dokusu dinamik bir yapı olup, sürekli yapım-yıkım döngüsü içindedir. D vitamini ,fizyolojik yoğunlukta, kemiklerden Ca çözülmesine neden olur. Bu olay, paratiroid hormon ile etküesim sonucu oluşur. D vitamini eksikliğinde, hormon, kalsiyum mobilizasyonu yapamaz. D vitamini yüksek doz verildiğinde, kemiklerden kalsiyum çözülmesi hızlanır. Uzun süre verilirse, kemiklerde belirgin bir osteoporoz gelişir.
2 — Bii r sak tan kalsiyum emilimi : Barsaklardan Ca+ + emilirni, kolay laş-tırümış diffüzyon yöntemiyle oluşur. Bu işlem; barsak mukoza hücre membranı ve sitoplazmasında bulunan "Kalsiyum Bağlayan Protein" (CaBP) adı verilen spesifik bir protein yardımıyla olur. D vitamini eksik-bğinde CaBP azalır ve emüim yavaşlar. Diğer bir varsayıma göre de, membranın Ca++ permeabilitesi artmaktadır. Bu olayı büyüme hormonu kolaylaştırır. Glukokortikoidler ise engellemektedir.
3 — Böbrekler : D vitamini, böbrek glomerül ultra filtratındaki Ca+ + ve fosfatm tübulus hücrelerinden reabsorpsiyonunu artırır. Kalsiyum ve fosfatm çıkarılması azalır. Kalsiyum metabolizması üzerine en az katkıda bulunan genel etki budur.
Günlük Gereksinim ve Eksikliği : Günlük D vitamini gereksinimi, 18 yaşa kadar, 400 İÜ/Gündür. Daha yukarı yaşlar için 200-300 Üt/Gün olarak A.B.D. koşullarına göre saptanmıştır. Türkiye'de de böyle kabul edilmektedir. Gebelik ve süt verme süresinde gereksinim 200 ÎÜ artmaktadır. D vitamini miktarını belirtmek için kullanüan 1 internasyonal ünite 25 ngr kolekalsiferol'e eşdeğerdir. 400 Üt D vitamini de 10 mcg Kolekalsiferol'e eşdeğer olmaktadır.
Deride oluşan D* ve D3 vitaminleri dışında, ağızdan alman bu iki vitamin .besinsel yağların ince barsaktan emilimi gibi, safra asitlerinin varlığını gerektirmektedir. D vitamini eksikliğinde; çocuklarda rikets büyüklerde asteomalasi ortaya çıkar.
83
RtCKETS - RACHİTİSME - JİACHİTÎS - D Vitamini Karansı
Rikets, büyüyen kemiklerin hastalığıdır. Hastalık sn-asmda kemiklerde, şişkinlik-yumuşama ve biçimsel bozukluklar gibi kemik bulguları yanmda sistemik hastalık bulguları da görülür. Rikets bulguları, 6-12 ayda çok, 12-24 aylarda daha az olmak üzere ortaya çıkarlar. Tedavi edilmezse, deformiteler bırakarak kendiliğinden iyi olur. D vitaminine dirençli riketsler konumuz dışındadır.
Riketsli çocuklar genellikle başka nedenlerle doktora götürülürlt Süt çocukluğu döneminde; tetani, bronkopnömoni, uykusuzluk, iştahsızlık, zayıflık, gelişme geriliği, terleme, dişlerin çıkmaması gibi nedenler çu ğunluktadır. 12-24 aylarda, herhangi bir hastalık nedeniyle doktora go-türülebüdiği gibi .yürümede gecikme, zayıflık (PEM), zekâ geriliği gibi nedenler de olabümektedir.
Klinik bulgular, kemiklerin hızla büyüdüğü aylara göre öncelik alırlar.
Fizik Aktivite: Kaslarda gevşeklik, hipotoni, eklem ve bağlarında gevşeklik nedeniyle zor hareket edilir. Yattıkları :aman "Kurbağa karnı" oluşur. Diastasis recti ve göbek fıtığı sıktır. Meteoriznı çok görülür. Oturanlar, elleriyle gövdelerini desteklerler. Hareketsiz dururlar.
Bas : Craniotabes bulguları 12'inci aya kadar görülür. Fontanel, 1.5 yaşında kapanması gerekirken kapanmamış olabilir. Kafa kemiklerinde biçimsel bozukluklar 8-12'inci aylarfla ortaya çıkar. Çocuğun yatırılış biçimiyle yakından ilgilidir. Sürekli sırtüstü yatırılanlarda brakiyosefali ve olumpiyen alm, yan yatırılanlarda dolikosefali görülebilir. Ayrıca caput quadratum ve caput natiforme oluşarak hayat boyu kalır.
Dişler : Süt dişleri 6'ıncı ayda çıkması gerekirken, 9'uncu ayda da çıkmamıştır. Çıkanların da görünüşleri normal olmakla birlikte dayanıklılıkları yoktur. Kolay çürür ya da kırılırlar. Çene kemikleri de az gelişmiş olduğundan dişler, biribirinin üzerine doğru düzensiz çıkarak, estetik bozukluklar oluştururlar.
Göğüs : En erken ve sık görülen bulgulardan birisi göğüste görülür, Kos-tokondriyal eklemler 5-8'inci aylarda şişerek "Teşbih dizisi" oluştururlar. (Chapelet costale, Raşitik rosary). Normal bebeklerde hafif derecede şişlik görülebilir. Rikets'de: kostalarm yumuşaması nedeniyle biçimsel bozukluklar oluşur. Pectus carinatum, pectus excavatum (Kunduracı göğsü), çan ya da kum saati biçimi oluşabilir. Harison oluğu önemli bir bulgudur .Vertebralara bağlı biçimâel bozukluklar daha seyrektir. "Raşitik pelvis" kız çocuklarında, doğum güçlüklerine neden olur.
Etraf Kemikleri : Radius ve Ulna'nın alt uçları ağrısız şişerler. (Raşitik bilezik). Tibia ve, fibula'nın alt ucunda da şişlik olabilir. Çocuk oturmaya ve yürümeye başlayınca, uyluk-bacak eğrilikleri ortaya çıkar. Geni va-rum (O biçimi-, gemi valgum (X biçimi), gemi recurvatum (Kılıç kmı) gibi bozukluklar zamanında tedavi edilmezlerse, ömür boyu kalırlar.
Diğer Bozukluklar : Hipokalsemi ve tetani görülebilir. Solunum sistemi, sinir sistemi ,immunolojik ve hematolojik sistemler olumsuz yönde etkilenir. Radyolojik bulgulardan haftalarca önce kan kimyası etkilenir. Eî-bilek grafilerinde, ulna distalindeki "Çanaklaşma" önce başlar.
TEDAVÎ
D vitaminine duyarlı rikets konumuzu oluşturmaktadır.
I — Kısa süreli tedavi : Yüksek doz İM tedavinin, oral tedaviye üstünlü
ğü kesin değilse de .duruma göre davranmak birini seçmek gerekir. 2-3
hafta arayla 1 ya da 2 doz 600 000 Üt D vitamininin hiç bir toksik etkisi
gözlenmemiştir. Tedavinin temeli, 600 000 Üİ D vitaminini bir kezde ver
mektir. (Anıp Devit 3 300 000 Üİ, Amp Vi-De 3 300 000, Vitabiol D 3
300 000 Üİ. Devit 3, damla
100 000 Üİ olmak üzere de verilebilir. Bu tedavinin üstünlükleri :
a) Biyokimyasal düzelme, birkaç günde başlar ve hipokalsemi görülme olasılığı çok azdır. (91)
b) Radyolojik düzelme 15 günde görülebilir. Rezistan riketsleri ayırma olanağı da elde edilir .
c) Beslenme bozukluğu genellikle birlikte bulunur. Beslenme programı düzenlenir. Gerekiyorsa; Fe, Mg. 2n, Cr ile vitaminler ve folik asit verilir.
d) Tetani ortaya çıkma kuşkusu varsa, D vit verilmeden önce bir hafta süreyle. Calcidin granül ya da Kalsiflor tabi. günde 2 kez verilir.
e) Bu tedaviden sonra, 3 ay profilaktik D vit vermeye gerek yoktur.
II — Uzun süreli oral tedavi : Ağızdan düşük do;.da D vit verilir. (D vit
damla, 2x5 damla). Birlikte kalsiyum verilmezse, hipokalsemik tetani
gelişebilir. Tedavide, 3 şişe D vit. ve sonra profilaktik D vit kullanılır.
(400 Üİ/Gün). Biyokimyasal düzelme 2 haftada, radyolojik düzelme 3-4
haftada oluşur.
Kısa süreli tedaviyi seçmenin bir çok bakımlardan yararı vardır. İM olarak kullanıldığında, unutulmak söz konusu değildir.
GÜNEŞ BANYOSU
Güneşin, insan sağlığı üzerine olan çeşitli yararları büinmektedir. Süt çocukları ve oyun çocukları yönünden antiraşitik faktör taşıması önemini bir kat daha artırmaktadır.
Güneş ışınları içinde bulunan ültraviyole (ü.v) ışınları etkisiyle deride D vitamini yapıldığı uzun zamandır bilinmektedir. İnsanlar ve memeli hayvanlar, %85 D vitamini gereksinimlerini kendileri elde ederler. Bunu elde etmek için, insan derisinin malpigi tabakasmda bulunan 7 - Hidrok-sikolesterol (7-OHK), ü.v ışüarıyla kolekalsiferol'e dönüştürülür. Kole-kalsiferol de karaciğer ve böbreklerde hidroksillenerek D vitamini biçimini alır.
Ültraviyole ışınlan, görünen ışıkla X - ışınlan arasında, diğer bir deyimle, 100 3900 A° dalga boylan arasındadır. Deride D vitamini yapımı için 2900-3200 A° arasında dalga boyu olan ü.v ışınlan gerekmektedir. Bunlar adi pencere camlarından geçemezler. Ültraviyolenin tek doğal kaynağı güneştir. Dünya atmosferine ulaştıkları zaman, canlılar için tehükeli yoğunlukta ve niteliktedirler. Atmosfer, bunların büyük bir kısmını soğurarak, bir kısmını da "Ozon" gibi bileşikler yapımında kullanarak canlılar için zararsız bir duruma getirir. İnsanlarda derinin ince olması nedeniyle ü.v ışınlarının %10 kadan, epidermisin alt tabakalanna kadar ulaşabilir. Bir varsayıma göre, bu yolla yapılan D vitamini yeterli olmaktadır. Beyaz ırktan bir insanın malpigi tabakasında, I cm^ deri alanında, 6 tîî/saat D vitamini için pro-vitamin oluşmaktadır. Elleri, ayakları ve yanaklan açık olan (35 cm*), elbiseli bir çocuğun, 2 saat güneşte kalarak günlük D vitamini gereksinimini alacağı hesaplanabilir. (86)
Güneş banyosu yapmak için, güneş ışınları içinde yeryüzüne ulaşan ü.v. ışınları miktarına etkili faktörleri göz önüne almak gerekir.
1 — Mevsim : Yaz aylarında ü.v. ışınları dünyaya dik gelir ve günler uzun olur. Türkiye'de, yaz ayları olan Haziran -Temmuz - Ağustos aylan dışında, mayıs ve eylül aylarında büe güneş banyosu yapılabilecek yöreler vardır.
2 — Saatler : Kuzey yarım kürede bulunan Türkiye için, yaz aylarının 9-15 saatleri arası, en uygun zamanlardır .
3 — Yöreler : Deniz, göl kenarları gibi, yansıyan ışınların çok olduğu yerlerde ü.v. ışınları yoğun olurlar.
4 — Hav;«, Durumu : Bulutsuz-kuru, az rüzgârlı ya da rüzgârsız, az sıcak bir hava olması iyi olur. Hava sıcaklığı güneşte 20° - 35° C kadar olmalıdır. Daha az sıcaklıklarda, zorunluluk varsa, kann-kol ve bacaklar açıkta kalacak biçimde giydirilerek güneş banyosu yaptırılabilir.
5 — Yükseklik : Deniz yüzeyinden yüksek dağlık bölgelerde, atmosferin daha ince olması nedeniyle ü.v. ışın yoğunluğunun artacağı savunulmaktadır. Uygulamada pratik bir önem taşımaz.
Bir süt .çocuğuna ya da küçük oyun çocuğuna güneş, banyosu yaptırmak için, bazı bilimsel dayanaklı önemlenıler ve kısıtlamalar gerekmektedir.
1 — Kavurucu güneşten sakınmak ve çocuğun yaşam programına uygun düşmesi nedeniyle ,saat 9-10 ya da 15-16 arasında yapılması çok zaman uygun düşmektedir. 3 aylık bir süt çocuğuna ilk gün 5-10 dakika' ile başlanır. Altı ajrfdan sonra 15-20 dakika ile sürdürülür. Bir yaşından sonra, 1,5-2 yaşında 1-2 saat güneşte oynamasına izin verilebilir. Daha çoğu gereksizdir. Deride yanıklar oluşabilir.
2 — Güneş banyosuna başlangıç yaşı olarak, yenidoğan dönemi geçtikten sonraki uygun bir zaman seçilir. Doksan günü bitmiş bir süt çocuğuna, yaşam programı gereği saat 14.30 da açık havaya çıkarma sırasında, güneş banyosu yaptırılabilir.
3 — Güneş banyosunun yapılış biçimi de önemlidir. Önce çocuğun başı güneşten korunur. Şapka, giydirilir ya da başı gölgeye alınır. Güvenilir bir güneş yağı ya da krem ile güneş görecek vücut kısımları yağlanır. Çıplak olarak 5 dakika sırtı, 5 dakika da vücudunun ön kısmı 2 kez güneşe tutulur. Bu süre, güneşe, mevsime vo çocuğun durumuna göre artırılabilir.
Sonra vücudundaki yağ ya da krem çıkarılmadan uykuya yatırılır. Güneş banyosundan sonra yıkanmanın deride oluşan provitanini olumsuz etkilediği kanısı var-dır. (3 aylık
Güneş banyosu ile hipervitaminoz tehlikesi olmadığı kanısı yaygındır. Ük günlerde güneşte az kalan beyaz insanların renkleri koyulaşmaya başlar. Deride melanln pigmenti toplanarak ü.v. ışınlarım tutar. D vitamininin toksik dozda yapımına engel olduğu gibi, güneş yanığı oluşmasını da engeller.
Güneş banyosu ya da besinlerle alınan günlük gereksinim fazlası D vitamini vücutta depo edilir. En çok yağ ve kas dokusunda, biraz daha az olmak üzere karaciğer ve deride toplanır.
D vitamini eksikliği olan rikets, ülkemizde çok görülen bir çocuk hastalığıdu-. Türkiye, senelik güneşli günler yönünden, şanslı bir ülkedir. Rlkets'in çok görülmesi, halkm eğitimsizliği ve bazı olumsuz adetler nedeniyledir. Bunların başında; çocukların yüzlerinin örtülmesi .kundak yapma, "hasta olur" korkusuyla, evden çıkarılmaması, çocuklar ve hamilelere "Güneş Banyosu" yaptırılmaması gibi nedenler gelmektedir Sonuçda; rikets, bir fakirlik ya da beslenme hastalığından çok bir bilgisizlik hastalığıdır.
A VÎTAMtNİ - Retinol
Bir ucunda beta iyon halkası, öbür ucunda bir alkol grubu bulunan bir hidrokarbon zinciridir. Alaca karanlıkta görebilmek için gereklidir. Yağda erir. Suda eriyen türevleri az aktiftir. Saf A vitamini, soluk renktedir ve pişirmekle bozulmaz. Kısa süre ışığa dayanıklıdır ve karaciğerde depo edilir.
87
Doğal kaynak olarak : Hayvansal besinlerde A vitamini, bitkisel besinlerde provitamin A da denilen beta karoten ve karatenoid'ler biçiminde 100 kadar türü bulunmaktadır. En önemli olarak görülen beta karoten, yeşil sebzelerde klorofil ile birlikte oldukça yaygın bulunur. Bir molekül beta karotenden 2 molekül A vitamini oluşursa da, biyolojik olarak saf A vitamini daha güçlüdür. Havuç, önemli miktarda beta karoten içerir. Doğrudan A vitamini içeren besinler; balık ve balık yağları, tereyağı, karaciğer, yağlı peynir ve süttür. Karoten olarak içeren besinler; havuç, yeşil ve renkli sebzeler, taze kayısı .şeftali, bal kabağı, domates ve sarı patates başlıcalarıdır .Normal patates, hayvansal iç yağlar ve bitkisel yağlar, şeker ve beyaz etli balıklarda yoktur.
İnsan fizyolojisinde : Az ışıkta görebilmek için retinada oluşması gereken rodopsin maddesinin temeli retinoldur. Epitel hücrelerinüı gelişmesi, mukozanın üst tabakasında bulunan, kirpiksi hücreler, sindirim mukozası, deri ve kıl follikülleri retinol'e gereksinim duyarlar. En duyarlı hücreler, kornea epitel hücreleriyle göz yaşı bezleridir. Eksikliğinde, kseroftalmi ve sonra keratomalasi oluşur. A vitamini yağlarda erir ve yağlarla birlikte emüir. Karaciğerde tutulur ve retinol halinde salınır. 1 meg A vitamini. 6 meg beta karoten'e eşdeğerdir. Bu durum emilim farkından ileri gelmektedir.
Gereksinim : Birim olarak İLİ kullanılır. 1 Ut =- 0,3 meg dir. Annenin beslenmesi yeterliyse emzirilen bebeklere A vitamini vermek gerekmez. 0-1 yas. 1500 ÎU/Gün, 1-12 yaş 2000-4500 tU/G. Gebe ve Emzikli 4000-5000 IU/G. Erişkin 5000 İU/G.
A vitamini zehirlenmesi : Zehirlenme retinol biçiminde alındığı ; aman oluşur. Karotenle olmaz. A vitamininin vücuttan atılması yavaş olduğundan, akut ya da kronik zehirlenme belirtileri, vitamin verilmesi kesildikten sonra da .sürer. Bebeklerde; iştahsızlık, kusma, fontanel kabarması, hiper-irritabilite görülür, Sonra, büyüme durması ve zeka geriliği oluşabilir. Balık yağı içirilen çocuklarda ,bu komi üzerinde durmalıdır. Daha sonra. eklem ağrıları, kaşıntı, saç dökülmesi ve tırnak kırılması, göz içi kanamaları görülebilir. Erişkinlerde de benzer bulgu ve yakınmalar ortaya çıkar.
GEREKSİNİM YÖNÜNDEN KISKI LU VİTAMİNLER
İnsanlar için gereklilikleri tartışmalı vitaminler; Biotin, İnositol. Pantotanik asittir. E vitamini de bu gruba sokulmak istenmeklerim. ı;. vitamini, beslenmede ekzojen özellik taşımakla birlikte, etki mekaııizma--ındaki kuşkular vitamin niteliğine ters düşmektedir. (76))
BtOTİN - H VİTAMİNİ
Besinlerde çok yaygın olarak bulunan ve barsak bakterilerince -tez edilebilen bir maddedir. Mayaların ve bakterilerin yaşaması için çok gereklidir. Bir çok enzim sistemlerinde koenzim görevi yapar. Solumun ••nzimlerinde yardımı gözlenmektedir. Çiğ yumurta akında bulunan "avi din" adı verilen bir maddenin biotin'e bağlanarak, onu etkisiz duruma getirdiği öğrenildikten sonra, eksikliği durumunda oluşacak olaylar incelenmiştir. En belirgin eksiklik semptomları; kepekli dermatit ve saç dökül-mesidir. B kompleks eksikliklerinde görülen yakınmalar da bulunur. Anne sütünde inek sütünden 3 kat az bulunmasına karşın, emzirilen bebeklerde -anne beslenmesine bağımlı olarak— eksikliği görülmez. Süt çocuklarına ve çocuklara katı pişmiş yumurta yedirilmesinin, bir nedeni de budur.
tNOSÎTOl-
İşlevi tam olarak aydınlatılmamış olmakla birlikle, doku kültürlerin-deki insan hücreleri ,büyümek ve çoğalmak için inositol'e gereksinim duymaktadırlar. Glikozla ilgili bir izomer olarak görünmektedir. Et. kalp, beyin gibi besinlerde çok bulunur. İnsan vücudunda belirli bir miktar sen»
edildiği sanılmaktadır.
PANTOTKNİK ASİT
Pantoik aside bağlanmış beta-alanin molekülünden oluşmaktadır.
\çık aan yağlımsı bir maddedir. Kalsiyum tuzu olan "Calcium pentothe-
-ate' kristal duruma gelebilir ve suda erir. Nötr ortamda ısıya dayanık-
dır. Adenozin difosfat, (ADP) ile koenzim A oluşturur. Koenzim A, vücut
inde oluşan biyokimyasal olayların aracısıdır. Kolin ve bazı ilâçların
etilasyonu, yağ asitlerinin sentez ve oksidasyonu, kolesterol, sleroid
hormonlar ve porfirinin sentezi gibi çeşitli işlemlerde görev alır.
toğal kaynak olarak : Besinlerde yaygın olarak pantotenik asit bulunur. Karaciğer C 7.7 mg), böbrek, yumurta sarısı, mayalar, kepekli un ve balı sebzelerde önemli miktarda vardır. Bulunmadığına inanılan besinler; mısır nişastası, makarna, seker, margarin, kolalı içkiler ve gazo:'. gibi be--in'erdir El buz dolabında donduktan sonra, eritilirken çıkan suyu ile ziyan olur. Normal pişirmekle değil,
aşma eksikliği görülmez.
Günlük gereksmim : 5-10 mg/Gün, tüm çocuk ve erişkinler için yeterli sanılmaktadır.
E VİTAMİNİ - Alfa-Tokoferol
Yağda eriyen, anti oksidan bir maddedir. Besinler içinde bir çok izomerleri vardır. Gereksinim yönünden kuşkulu vitaminlerdendir.
Doğa! kaynak olarak; en önde bitkisel yağlar gelir. Mısır, pamuk, çiçek, soya yağları ve bunlardan yapılan margarinlerde, hayvansal yağlarda, et, tavuk, balık, karaciğer ve yumurtada bulunur. Hububat tanelerinin yağ bölümünde de vardır. Kızartma, kaynatma ve uzun süre saklama sırasında önemli ölçüde bozulur.
i»Miıı fizyolojisinde; hücre membranlarının stabüitesiıü sürdürdüğü ve anti oksidan bir etki oluşturduğu son samanlarda anlaşılmıştır. Selenyum da hücre membranlarını oksidatif yıpranmaya karşı korumaktadır. Burada henüz çözülememiş bir ilişki göze çarpmaktadır. E vitamini ,memb-ran lipidleri üzerindeki etkisi nedeniyle eritrositlerin membran stabilite-sini artırır. Kan düzeyi düştüğü zaman eritrositlerin ömrü azalır ve hemo-Üz hızlanır. Prematüre bebeklere, 2 aydan önce demir verilince, hemolitik anemi geliştiği ve 30 Üî/Gün E vitamini ile bu olaym önlendiği saptanmıştır. Hemolitik anemilerde, distres sendromlu prematürelerde görülen oksijen toksemisinde. Thalesemia Major'lu hastalarda kullanım olanağı savunulmaktadır.
Gereksinim olarak; 0-12 aylarda 4-5 Ü/Gün, 1-10 yaşlarda 7-10 Ü/Gün olarak kabul edilmektedir. Doğal vitamin olan D-alfatokoferoPün I mg = 1,49 Ü etkinlik gösterdiği kabul edilmektedir. Plasentadan az miktarda geçebildiğinden, yenidoğan 20 mg alfa-tokoferol deposu üe dünyaya gelmektedir. Anne sütüyle salgılanan E vitamini miktarı bebeğin gereksinimini karşılar. Yapay olarak bilinçsizce beslenen ya da PEM'li kvvashior-kor'lu çocuklarda ,eksiklik belirtileri ortaya çıkar. Hemolitik anemi, eritrosit ömrünün azalması, makrositoz ve yaygın ödemler görülebilir. Ağızdan verilen E vitamini ile düzelir.
SU METABOLİZMASI
Yaşam için en gerekli elementlerden biri sudur. Vücut hücrelerinin içindeki ve dışındaki, biyokimyasal ve fiziksel olaylar su yardımıyla oluşmaktadır. Vücut ısısının düzenlenmesi, metabolizma sonucu oluşan toksik maddeleri*, dilüe edilerek atılması, asit-baz dengesinin korunması yeterli miktarda su alımıyla olanak bulur. Çocuk ne kadar küçükse, su gerek-
sinimi relatif olarak o kadar büyüktür. Çocuklarda ve özellikle süt çocuklarında, su ve elektrolit metabolizması en çabuk bozulan ve hayatı tehükeye sokan sistemdir. Süt çocuklarında, günlük su ahş-verişi, ekstra-sellüler sıvının yarışma yakın bulunduğundan susuz kalan ya da çok su kaybeden çocuk, kısa sürede dehidratasyon tablosuna girer.
însan vücudunun büyük bir kısmım su oluşturmakta ve vücut ağırlığı ile vücut suyu arasında doğru orantılı bir iüşki bulunmaktadır. Vücut ağırlığı arttıkça (yağ dokusu dışında), vücut suyu total miktarı artmaktadır. Yenidoğanda %78 su iken, bir yaşında %70, erişkinde %60 tu-.
1 — IntraseUuler Sıvı (İSS) : Vücut ağırlığının % 30-40 kadarını oluşturur. Değişik yapı ve fonksiyonlarda olan tüm vücut hücrelerinin, her birinin içersinde bulunan sıvının toplamıdır. (Ana katyon K 10 mEq/L).
2 — EkstraseUüler Sıvı (ESS) : Toplam vücut ağalığının %20 kadarını oluşturur. Bunun %5 kadarı plazma, %15 kadarı interstisiyel sıvıdır. (Ana katyon Na 140 mEq/L).
S — Transselliiler Sıvı (TSS) : Vücut ağırlığının %Z kadarını oluşturur. Plevra, periton, intra artiküler sıvılar, gastroentestinal sıvı ve salgılar gibi.
Vücut sıvüarı .değişik kompartmanlarda, değişik miktarlarda elektrolitler içerdikleri halde .belirti bir konsantrasyonda dengede kalmaktadırlar. (İzotonik). Ayrıca, alınan sıvıyla kaybedilen sıvının eşitliğine dayanan, sürekli bir denge içindedirler. Bu dengelerin sağlanmasında .karışık kontrol mekanizmaları rol almaktadır. Bu mekanizmaların bir ya da bir kaçında oluşan bozukluk, su ve elektrolit kaybının oluşturduğu meta-bolik olayları (asidoz. alkaloz vb) ortaya çıkarır.
Denge sistemleri şöylece özetlenebilir.
1 — Susuzluk Duygusu Merkezi: Hipotalanıusun orta bölgesinde bulunur. Ön planda olarak "Volum Reseptörler" ve ikinci planda olarak "Osmo Reseptörler"le uyarılır. Volum azaldığı, osmolalite arttığı zaman susuzluk duygusu artar. SSS hastalıklarında, hipopotasemî ve malnütrisyon gibi durumlarda, susuzluk merkezi gerekli tepkiyi göstermeyebilir.
2 — Anti Diüretik Hormon (ADH) : Hipotalanıusun N. supraopticus ve N. paravent-.icularis'lerinde yapılarak hipofiz arka lobunda depo edilen bir hormondur. N. supraopticus içindeki osmo reseptörler aracılığıyla basınç değişiklikleri ADH salgılanma -pnı düzenler.
S — Böbrekler : Süt çocuklarında böbreklerin konsantrasyon gücü zayıf, dilüsyon gücü normale yakındır. Yenidoğan da bu özellik daha belirgindir. Metabolik artık-fon vücuttan atabilme kiçin, erişkinden daha çok enerji ve suya gereksinimi vardır.
4 — Sürrenaüer : Aldesteron salgılanmasiyle Na reapsorpsiyonu kamçılanmaktadır. Bu olay, renin-anjiotensin II kuramsal sistemine bağlanmaktadır.
5 — Asit-Baz Dengesini düzenleyen sistemler, çocuklarda yavaş çalışır. Denge çabuk bozulur, geç düzelir.
6 — Otonomi Sinir Sistemi : Terlemeyi düzenler. Hipovolemi ve hiperosmolarite du- | rumlarında, revıv ısıaı artsa bile, ter azaltılarak sıvı kaybına engel olunur.
Vücut için gerekli su, içilen sıvılar ve yenilen besinlerle alınmaktadır j Gereğinde, nazogastrik tüple de gastroentestinal kanal küçük süt çocukları, bilinçsiz durumdaki hastalar, SSS hastalıkları, sürekli kusmalar, di-yabetik ketoasidoz ve zehirlenmeler gibi durumlarda sıvı gereksinimi ön planda düşünülmelidir. Yenidoğan ve küçük süt çocukları su isteyeme-diklerinden, gerekli sıvı sağlanmadığı zaman, dehidratasyona uğrarlar. Bunların günlük su alış-verişi, total vücut suyunun %10'una yakmdır. Bir gün su verilmeyen bebeğin, vücut suyunun %10'unu kaybederek ağır dehidratasyona girmesi gerekir. Gerçekte bu kadar olmamaktadır. Vücutta metabolize olan, yağ, protein, karbonhidratların yanması sonucu bir miktar "Metabolik Su" oluşmaktadır. 1 gr karbonhidrattan 0.6 gr, 1 gr pro-l(MiKİnı (i.! ı gr. 1 gr yağdan 1.07 gr su ortaya çıkar. Metabolize o!an her 100 kcal ile
Bazal koşullarda yaşayan bir süt çocuğunun, kaçınılmaz su kayıpları vardır. însansibl olarak deri ve akciğerlerden, idrar ve dışkı ile normal yo'lardan sürekli su kaybedilir.
1 — iıısaııstbl mi kayıpları : 750 ml/M2/24 saat.
A Deliden buharlaşma ve terlemeyle kaybedilmektedir. Metabolize olan 100 kcal için
B Akciğerlerden kayıp, metabolize 100 kcal için
% — idrar a su kayıpları; metaboli: e olan her 100 kcal için
Y«ııidoğanda, renal su metabolizmasına üişkin işlevler, tam gelişmiş değildir, fife 2-3 günde, idrar volümü
gerçekten az ve suludur. Bunun, böreklerin tübüllerindeki ilkellik nedeniyle, ADH'a yanıtının zayıf olmasmdan kaynaklandığı, düşünülmektedir. Yenidoğan döneminde, plazmaya göre hipotoik bir idrar çıkar ve sodium, klorur, üre klirensi düşüktür. Daha sonraki dönemlere göre ürik asit oranı yüksektir. Genellikle ilk 3 ayda, dilusyon gücünün normal konsantrasyon gücünün yetersiz olduğu kabul edilir. Böbreklerin histolojik yapısının ancak 2 yaşında olgunluğa ulaştığı görülmektedn-.
3 — GastroentestinaJ kanaldan su kaybı normalde azdır. Tükrük, mide salgısı, pankreas, safra ve ince barsak bezlerinin salgılarının büyük kısmı yeniden emilir. Bu yolla kayıp, metabolize olan her 100 kcal için
Bir çocukta 24. saat içinde olugan ağırlık kaybı 3U olarak kabul edilirse, yapı-lan hata payı çok değildir. Günlerce sürmüşse ve günde 100-120 mlyKg su kaybedil-! misse, kayıp yalnızca su değildir. Elektrolitler de kaybedilmiştir ve birlikte zayıf lana ve dokuların yıkımı da vardır. Elektrolitler, vücudun belli bölümlerinde suyu tutar ve su dengesini korurlar. Hücre membranının işlemesinde, biyolojik olayların te-melini oluşturan hücresel elektrik potansiyelinin belirmesinde ve tüm hücresel iş-• vlerde elektrolitler rol alırlar. Bir çözelti biçiminde oldukları zaman iyonlara ay-ilan bileşiklere elektrolit denmektedir. Vüout için önemli katyonlar Na\ K+, Ca++, Mg++ ve anyonlar Cl -, HCO-,s, HPO=3, SO= tür. Vücutta büyük miktarda bulunan elektrolitler Na ve K dur.
0 Responses to VİTAMİNLER
Something to say?